6 Temmuz 2012 Cuma

YOU SNIVELING HOUNDS!

[redcated]
  1. [redcated]
  2. If you believe that intention is more important than result, you will not be able to do anything properly.
  3. Practically anyone that masturbates more than you is less naïve than you.
  4. Death is a serious issue; if one claims that he does not think about death or not scared of it, he is insincere or an idiot.
  5. Being able to be surprised by anything is a major gift.
  6. Having fun or enjoying life is trivial unless you are able to sustain your life.
  7. Life is essentially full of unpleasant things; it is not purposefully evil to you.
  8. Close the tap of the soda tight.
  9. Quantum is not a philosophy; it is a major branch of modern physics.
  10. Do not dampen the toilet paper.
  11. Do not sleep on the common couch if you are naked. If you do, do not sweat.
  12. Coffee is a drug; use it at your own risk.
  13. If two people with different bad personality traits make friends, they will exchange the bad traits first: not that they are corrupt but it is easy.
  14. [redcated]
  15. Tolerance is the ideal combination of pacifism and vanity; ‘respect’ is better, I guess.
  16. Sex is important but not essential.
  17. "Money does not talk; it hardly listens. However, it mostly gets the answers."
  18. Never leave the lid of the refrigerator open.
  19. As evolution of humans includes a communicative aspect, trying to express yourself with glares and glances is totally stupid.
  20. To imagine committing a crime is not bad; executing it is debatable.
  21. [redcated]
  22. [redcated]
  23. Health cannot be invested in, but you can invest in resistance.
  24. If one has a hunch, he has to get rid of it and get a straight back.
  25. Carrying as much stuff as you can makes one more mobile and mostly, mobility wins.
  26. No one will put much effort in discovering the good but not yet revealed properties another one has.
  27. [redcated]
  28. Feed cat food to cats and dog food to dogs; various types of meat are for your children.
  29. Pride is costly; if one is not able to cover it, one should not get used to it.
  30. Looks matter. It is relatively difficult to perceive and evaluate one’s personality compared to perceive and evaluate one’s looks.
  31. [redcated].
  32. Snakes, crocodiles, iguanas etc. are not real animals. Frogs, however, are for they have a soft belly despite being cold-blooded.
  33. Sticks and stones can break my bones; seriously.
  34. If local food is weird that place probably legitimized incest, murder, sacrifice etc.
  35. [redcated]
  36. Threats are the most explicit ways of defining mutual benefit [redcated]
  37. [redcated]
  38. One should wash his hands as frequent as one can.
  39. [redcated] Power only reveals the existing corruption and bigger power reveals bigger. 
  40. [redcated]
  41. Fat people are evil and immoral.
  42. [redcated]
  43. If one is weak or faint-hearted, he should not read anything about post-modernism. It is sad and it breaks your heart.
  44. Every day, face the sun at least once.
  45. [redcated]
  46. [redcated]
  47. [redcated]
  48. Have a printer in your home.
  49. [redcated]
  50. If something is beyond repair, go for experimenting.
  51. [redcated]
  52. [redcated]
  53. [redcated]
  54. [redcated]
  55. Never trust a woman who says she could not get on well with other women.
Enjoy the show.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Çiçekli çarşaflar ve kılıç kuşanmanın dayanılmaz hafifliği

Kumanda elinden düştü. Osmanlı kırmızısı tonlardaki oryantal desenli halı, üzerindeki düğmeli, kara, plastik prizmadan huzursuz olmamıştı. Oturma odasının bütünlüğünü sağlayan koyu renkli koltukta gözlerini açtı. Genç kız memesi gibi hevesli çapakların arasından televizyona baktı ve kumandayı düşürdüğünü düşündü. Evrimi seviyorum diye geçirdi aklından. Bu munis akşam için endüstri devrimine teşekkür etti. Başka insanların hayal ettiği dünyalar, sessizce ekrandan akarken yanındaki vişne çürüğü, yuvarlak ve kişiliksiz sehpadan bir sigara aldı, yaktı. Oda geniş tavanına ve kibarca aralanmış pencereden giren akşam üstü havasına rağmen adeta bir hasta odası gibi kendi genişliğine göre dar, boğuk, uykulu ve donuktu.

Bu filmler, bu reklamlar, haberler, bu güzel kapaklı en çok satanlar, küçük entelektüellerin kanı uzun cümleli ince kitaplar kimin eseridir acaba diye düşündü. Bu insanlarda kahvaltı için sucuk kesiyorlar mıdır? Ayakları kokuyor mudur? Akşam gittikleri bir barda garsona kendilerini duyurmak için çırpınıyorlar mıdır?

Sigarasından derin, mutlu, tiryakilerin puan vermek isteyecekleri bir nefes çekti.

Bilinmeye değer olduğuna inandıkları için, kendisi gibi pek çok insanın evine giren bu bilgileri üretenler, ekmeklerini başka bir yerden alıyorlardır diye geçirdi aklından. Odanın kenarındaki kafeste duran karga, telleri gagasıyla tıkırdattı.

Çok küçük bir maliyeti olduğu için kendi hülyalarında gezinmeyi seven, mahallesinin dinginliği sayesinde bu işe sıkça fırsat bulmuş olan adam, sokaktan gelen seslerle irkildi.

Eş çorapların, bir mesaj vermeye çalışır gibi farklı yüksekliklerde durduğu bilekler kıpırdandı, ayaklar usulca kauçuk terliklere girdi ve baş onları pencereye takip etti.

Kalınlığından değil de sürekli hareketinden görüşünü engelleyen bir perdeyi, merakla açarsa kötü bir görüntüyle karşılaşacağı konusunda eğitilmiş olan bir el huzursuzca camın önündeki dalgalanan kumaşı kenara çekti. Dalgalanan insan güruhuna odaklanmadan önce sigarasıyla ilgilendi.

Farklı yaşlarda beş, altı adamın yerde yatan ancak beyefendilerin vuruşlarıyla sürekli kıpırdayan bir vücudun etrafında hareket ettiğini gördü. İnsanlar, genç bir kadını tekmeliyor, sürüklüyor yuvarlıyordu. Akşam güneşi son bir kuvvetle parladı. Açık tenli, ince genç vücutlu kadın mavi gri tonlardaki elbisesinin içinde kendini korumak için çırpınıyor, siyah saçları kadının vücudundan akan kan ve saldırganların saçtığı salyalarla, küçük, diri memelere sahip göğsüne yapışıyordu. Evlerin arasındaki çakıl zemin, en çok zararı veriyor eklem yerleri parçalanmış kadını hem sevgisizce yapılmış hem de özensizce boyanmış bir kukla gibi gösteriyordu. Yüze kapanan kollar hırslı tekmelere, karna çekilen dizler bilinçli olduğuna çok emin, iri adamların sağa sola çekişlerine kurban oluyordu.

Adamın arkasından bir tıkırtı geldi. Umursamadı.

Kalınca olmayan ancak öz güveniyle bu açığı kapatan bir sopa, adalet için çekilmiş gibi gözüken ama kral için inecek bir giyotin gibi, kadını çevirmiş insanlardan birinin çalışmaktan kaslı ve terli, inançlı, saldırgan ve korkmuş kolunda havaya kalktı; odun olmasına rağmen ışığı kusursuzca yakaladı.

Adamın arkasından tekrar bir tıkırtı geldi, o, tekrar umursamadı.

Sopa indi, tekrar ve tekrar. Kalabalık artık öfkelerinin gücünü göstermek için çığlık atamayacak kadar sağlıksız, daha açık bir ifadeyle ölü, kadının etrafından uzaklaşmaya başladı. O güzel, küçük çene şimdi kaymış, bir yanağını bastığı çakıl ve toprak kaplı yola kan akıtıyor, acıya mı korkuya mı bilinmez- dayanmayan bağırsakları halka açık bir alanı kirletiyordu.

Adamın arkasında tekrar baş gösteren ses, hafif bir metalin başka hafif bir metale vurmasıyla son buldu. Merak ve ilgiden yoksun ama güvenlik hissinin taciz edilmesi güdüsüyle dönen adam çoktan kafesten çıkmış karganın hızla pencereden uçup dışarıda bir direğe konmasını hayretle izledi. Karga bir an yerdeki kadın baktı. Sonra uzaklaştı.

Adam koltuğuna küçük ve yetersizlik dolu bir ruh haliyle oturdu. Karanlık çöktükçe, eşyalar büyüdü, gölgeler uzadı. Karga gittiği için çok üzülen adam, saatlerce ağladı.

* * *

"Bu kadar mı?" dedi kargayı şaşkınlıkla dinlemiş olan yengeç. Bu soruyu sormamak için kendini tutmuş olan İkna XI, kargadan gelecek cevaba kulak kabarttı.
"Evet" diye yanıtladı karga " Kadını öldürdüler, ben de o arada kaçtım." Gülümsedi.

"Aslında..." dedi karga "...bir sigara alabilirim."

Yengeç, karga gemiye geldiğinde, kuşların sigara içmiyor olmasına güvenerek kargaya sigara teklif etmişti. Ancak ne karganın gelişi, ne yengecin teklifi ne de kuşların sigara içmiyor oluşu, gemide sigara olmadığı durumu değiştirmemişti.

"Ben denize düşürdüm paketimi." diye karşılık verdi yengeç "Sen de var mı?".

Herkesin yengecin cevabın gönülden inanması ve karganın da sigarasının olmaması sonucu doğan sessizlikte, İkna konuştu.

"Sen nasıl geldin buraya?"

Karga keyifle yanıtladı. "Çok yol yaptım, pek çok da garip olay gördüm" sırıtarak etrafa bakındı. "Durun bir tane daha anlatayım...."

10 Mart 2010 Çarşamba

Triumph of Hungarian Bees

Derdi karanlık değildi. Algılarından çok sezgilerine güvenmeyi öğreneli yıllar olmuştu. Asıl sıkıntısı eylemsizlikti. Kendi varlığı için hiçbir şey başarmadığını fark ettiğinden beri huzursuzdu.

Çıkışı için gerekli yeteneklere sahip olduğuna emindi. Yetersizlikle hiçbir zaman yüzleşmemişti zaten. Kendisini daha fazla tembelliğe iten ismiydi. "Hürriyet", ismin ona verildiği çağlarda dahi çok revaçta bir tartışma konusuydu. Şimdiye kadar konunun rezil insanlarca ve umutsuz bir popülerlik çabasıyla tartışıldığına emindi. Kendisine iyi bir isim bulmalıydı. İnsanların zihnini, gücüyle sarsacak bir isim düşündü. Buldu.

Ağzı olsa gülümseyecekti. Böyle kudretli bir kavramı isim yapmayı düşünenlerin sayısının çok az olacağına karar verdi.

"İkna XI" dedi kendi kendine. Kulağa da hoş geliyordu. Batık gemi ıkındı, sarsıldı, silkelendi ve yüzeye çıkmaya başladı. Pek çok yosun kopardı, bir o kadar da masum balığı korku dolu gözlerle okyanusun karanlığına kaçmak zorunda bıraktı. Su altı dünyasına yıllarca tartışacakları, yarı dinsel bir olay bırakarak suyun yüzeyine vardı.

Dışarıda başarısının görkemine şahit olacak kimse olmaması biraz keyfini kaçırmış olsa da, fikri zihninden iteledi. Birilerinin onu bekliyor olacağına inanmış, denizin dibiden yükselirken, küçük bir konuşma dahi hazırlamıştı.

Kendisine sonsuz gibi gelen bir süre boyunca, kendisine batıyı gösteren güneş hariç yalnız, ne yapacağını düşündü. Sonra sırtında bir kaşıntı hissetti. "Kimsin sen?". Ah, ama hayır diye düşündü. Bu tarz bana yakışmıyor. "Kim var orada?"

Kaşıntı hafifçe hareket etti. Kıç tarafından bir yengeç, kıskaçlarını şaklatarak dümene doğru ilerlemeye başladı. "İyi çıkıştı, patron."

Gemi, hayvanın sesindeki, her zaman kabul görmenin verdiği yapış yapış tonlamayı, yarattığı bulantıyla beraber görmezden gelip, iltifata odaklandı. "Daha önce böylesini görmemiştim." dedi yengeç, "bir çoğu korkup, geri batar."

"Teşekkürler" diye yanıtladı gemi. Sustular. Gemi konuşmanın ilerleyeceğine çok emin olarak teşekkür etmişti. Ama şimdi, sosyal yetersizliğiyle tam da konuşmayı ilerletmesi gereken yerde karşılaşmış, ürkerek susmuştu.

Ancak, geçmişte arkadaşlarına, önceki hayatında sigorta poliçesi satarak yaşadığını söyleyen yengeç, uslu durmadı. "Nereye gidiyoruz, patron?" olduğu yerde heyecanla kıpırdadı. "Bir planın yoksa, Paris'e gidelim. Şahane bir yer olduğunu duymuştum."

"Bir süre keyfime bakmak istiyorum." dedi İkna XI. "Bu yüzden, teklifin çok cazip..." durakladı, düşünür gibi yelkenlerini kıpırdattı. "... sen de kaptan olmalısın çünkü nasıl gidileceğini bilmiyorum."

Anlaştılar. Yelkenler açıldı, çapa çekildi. Gemi gençliğinden hatırladığı bir şehvet ve haz ile ileri atıldı. Batan güneşi sollarına alıp ilerlemeye başladılar. İkisi de Paris'e denizden varılamayacağını düşünmemek için zihinlerini dağıtmaya çalışıyordu. Yengeç çarpım tablosuna girişti, İkna XI şarkı mırıldanmaya başladı. Bu onları on yedi saat oyaladı.

Sıkılan yengeç "Limit" dedi "gerçekten ilginç bir konu..."

Kontrbasın ne olduğuna dair bir parça bile fikri olmayan ama ortamı olsa "Çok güzel alet" demekten çekinmeyecek olan genç adam öyküsüne şimdilik ara vermeye karar verdi.